Kafamızdaki Savaşın Yansımaları
- Selin Çelebi

- 27 Ara 2024
- 2 dakikada okunur
Kafamızdaki düşünceler, zamanla bir içsel savaş alanına dönüşebilir. Virginia Woolf’un dediği gibi, “Kendine yapılan en kötü şey, insanı kendi düşüncelerinin esiri kılmaktır.” Bu durum, birçok insanın günlük yaşamında karşılaştığı bir gerçektir. Düşüncelerimiz, yaşamın her anında yanımızda olurken, bir süre sonra onları sorgulamadan kabullenmeye başlarız. Kendi düşüncelerimizin kölesi haline gelmek, ruhumuzun derinliklerinde bir karanlık yaratır; oysa aslında düşünceler, sadece birer yorum ve yargıdan ibarettir.
Kendimize yönelik eleştiriler, çoğunlukla içsel bir diyalogun ürünüdür. "Yeterince iyi değilim" cümlesi, bir kırılma noktasıdır. Bu düşünceyi içselleştirdiğimizde, kendimizi yetersiz hissetmemiz kaçınılmaz hale gelir. Ancak, bu düşüncenin kökenlerine inmek, farklı bir bakış açısı kazandırabilir. Belki de bu yetersizlik hissi, dışarıdan gelen sosyal baskılar ve beklentilerle şekillenir. Toplumun belirlediği normlara uyum sağlamak, bireyin kendi değerlerini sorgulamasına neden olabilir. Bu noktada, "Yetersiz olmak" algısını yeniden değerlendirmek, kişisel bir özgürleşme sürecine dönüşebilir.

Düşüncelerimizin bizi nasıl etkilediği, yalnız kaldığımız anlarda daha da belirginleşir. Özellikle geceleri uykuya dalamadığımızda, zihnimizde beliren düşünceler sanki bir koro gibi birleşir ve içsel huzurumuzu bozar. Geçmişteki hatalar ya da gelecekteki belirsizlikler, kaygılarla birleşerek bir kaygı ağı oluşturur. Burada önemli olan, bu düşüncelerin geçici olduğunu anlamaktır. Zihnimizdeki karmaşayı biraz da olsa sakinleştirmek için, nefes almak ve anı yaşamak gerekiyor. Bu, aslında o düşüncelerin dışına çıkabilmek için atılacak bir adımdır.
Bizi yiyip bitiren bu düşüncelerle başa çıkmanın yolları vardır. İçsel seslerimizi dinlemek ve onları sorgulamak, önemli bir adım olabilir. Düşüncelerimizi birer arkadaş olarak görmek, onlarla barışmak gereklidir. Bu, yalnızca bir kaçış değil, aynı zamanda kendi içsel mücadelemizi anlamak için bir yolculuktur. Eğer düşüncelerimizi dışarıdan bir gözle değerlendirebilirsek, onlara karşı daha sağlıklı bir mesafe koyabiliriz. Bu, zihinsel sağlığımızı korumanın ve içsel huzuru bulmanın anahtarıdır.
Sonuç olarak, bizi yiyip bitiren düşünceler, yaşamın karmaşasının bir parçasıdır. Onlar olmadan kendimizi tanıyamayız; fakat onlara mahkûm da olmamalıyız. Düşüncelerimizi anlamak, onlarla yüzleşmek ve iç dünyamızda barışı sağlamak, gerçek özgürlüğün kapılarını açar. Düşüncelerimizi sadece gözlemlemek ve onları kabullenmek, belki de ruhsal bir aydınlanmanın başlangıcıdır. Her an içsel bir yolculuk yaptığımızı unutmadan, düşüncelerimizin üstesinden gelmek ve onlarla dost olmak, hayatın sunduğu en derin özgürlüklerden biridir.



Yorumlar