Yok Oluş ve Dönüşüm Şarkısı
- Selin Çelebi

- 27 Ara 2024
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Şub
Öyle bir dünya düşün ki, her nefesi, her dökülüşü, her köklenişi acıyla, tutkuyla, öfkeyle yoğrulmuş. Bu dünya bize ne anlatıyor? Her köşe başında çürüyen bir şeyler var; yapraklar, taşlar, hayaller… Toprak, her soluk alıp verişinde ölüleri yeniden biçimlendiriyor. Çamura karışmış hayaller, kanatlanmış umutlar ve kendi içine çökmüş kentler… İnsan, bu deliliğin ortasında yalnızca bir izleyici değil; o da bu deliliğin bir parçası, belki de merkezindeki kırılgan baş karakter.
Neden sürekli yeniden doğuyoruz? Bu, sonsuz bir lanet mi, yoksa kutsanmış bir fırsat mı? Yıkılmanın eşiğine geldiğimizde neden yeniden başlıyoruz? İnsanlığın varoluşundaki bu korkunç döngü ne zaman bitecek? Yoksa hiç bitmeyecek mi? Acaba biz, toprağa kök salmış bir ağaç gibi, kendimizi sürekli aynı acının içine mi gömüyoruz?

Varoluş bizi parçalara ayırıyor, eksiltiyor, törpülüyor, ve biz, geride kalan kırık dökük parçalarımızı toplayıp bir araya getiriyoruz. Ancak birleştirirken fark ediyoruz ki, hiçbir şey eskisi gibi değil. Her defasında başka bir "ben" doğuruyoruz, ama o "ben" ne kadar tanıdık, o kadar da yabancı. Sanki kendimizle bir türlü buluşamıyoruz. Belki de anlam arayışımız, bizi kendi etrafında dönüp duran bir yırtıcıya dönüştürüyor; sürekli av peşinde, ama aslında avlanan kendimiz.
Belki de varoluşun bize sunduğu en acı hediye, kendimizi asla tamamen bilemeyeceğimiz gerçeği. Peki, bu durumda anlam arayışı nereye varıyor? Belki de anlam, onu bulamadığımız yerlerde gizleniyor.
Belki de cevap, hiçliğin kendisinde. Yok olmanın, silinmenin, unutulmanın o acı tatlı tadında. İçimizde patlamaya hazır duran yıldızlar, varlığın merkezinde dönüp duruyor. Ve her patlamada, yepyeni bir dünyanın tohumları saçılıyor. Biz, her seferinde yeniden büyüyen ve sonra tekrar toprağa karışan çiçekleriz. Kendi gölgemizin içinde gizlenen bir bahçe… Kendi içimize ekilen ve kendi içimizde çürüyen tohumlar.
Bir gün, bu çiçekler başka bir boyutta açmaya başlayacak; insanın ötesinde bir varoluşa, belki de saf bir enerji formuna dönüşeceğiz. Geriye kalan, sadece boşluk olacak; ama o boşluk, varlığın en saf haliyle dolup taşacak. İşte o zaman, kim olduğumuzu, ne için var olduğumuzu anlamış olacağız.
Varoluşun döngüsü asla tam olarak kapanmaz, ama belki de bu döngüyü tamamlamak bizim görevimiz değil. Belki de tek görevimiz, bu döngüde bir çiçek gibi açmak, kök salmak, çürümek ve sonra yeniden toprağa karışmak. Kendi yokoluşumuzdan doğan ışığı başka bir varoluşa aktarmak. Çünkü her son, bir başkasının başlangıcıdır ve her kayboluş, bir başka hikayenin tohumudur.



Yorumlar